3 Aralık 2011 Cumartesi

her ağladığında, her istediğinde ve her yerde...

Her yıl Ekim ayında kutlanan bir emzirme haftası varmış, yeni öğrendim.

Yiğit 16,5 ay emdi. Ben bırakmasaydım emzirmeyi, 7 yaşına kadar emerdi heralde:) Şaka bir yana çok severek, keyifle emzirdim Yiğit'i tam 16,5 ay. Oral dönemin sonuna yaklaşmamızla emzirme işleminin de sonlanması gerekiyordu artık ve bıraktık. Kolay olmadı; ama minimum zararla olduğuna inanıyorum.

Daha doğum olayının şaşkınlığını üzerimizden atamadan, öncesinde hiç deneyimlemediğimiz bir görevle karşı karşıya kalıyoruz: Emzirmek. İlk günler gerçekten zor geçse de aslında bebeğiniz sizden daha iyi biliyor nasıl yapılacağını bu işin. Hastanedeyken hemşirenin sürekli gösterip anlatmasına rağmen ilk kontrole gittiğimizde "bi daha gösterir misiniz, nasıl tutacaktım?" diye esir etmiştim hemşireyi. Daha sonra Yiğit'in bir emme profesörü haline geldiğini görmek, ilk hallerimi gülerek hatırlamama sebep olmuştur.

Yiğit'in ilk kontrollerini yapan doktorumuzun bana vediği en özel, en güzel, en hayat kurtarıcı tavsiye; "bebeğinizi her ağladığında her istediğinde emzireceksiniz!" mantrasıdır. Ben buna birşey daha ekleyeceğim: Her ağladığında her istediğinde heryerde, çekinmeden emzirin.


Yiğit burada 3 aylık, Ege'ye yaptığımız ilk üç kişilik tatilimizde dağ, taş, bayır dinlemeden gezerken bir köşecikte emziriyorum Yiğit'i:)





Hamileliğimin son ayında özel bir hastanede gerçekleşen eğitimlere katılmıştım. Ayşe Öner de hocalarımızdan biriydi. Gerçekten bu işi sevgiyle yapan bir insan. Bebeğiniz iyice emmeyi öğrenene kadar yani bu da yaklaşık 25-30 gün demek, emzik, biberon verilmesini önermiyor. Süt gelene kadar da göğüs uçlarını kapatmayıp kalkan kullanmak daha iyi oluyor. Bir de Yiğit gibi çok güçlü emen bir bebek göğüs uçlarında travma yaratabiliyor. Ben Avent'in göğüs kalkanını kullanmıştım, gerçekten süper işe yarıyor. Ayrıca göğüs uçları travması için havuç rendesi de rahatlatıcı oluyor.

Bence sabırlı olmak, bebeğine güvenmek, onun bu işi başarı ile halledeceğine inanmak, kendine güvenmek yeterli. İlk günler gerçekten zor! Fakat biraz sabırla, sevgi ile, sakinlikle süt de gelir, bebeğinize sentetik mamalardan vermek zorunda da kalmazsınız.

Anne sütü ilk altı ay bebeğin ihtiyacı olan bütün protein, demir, yağ, vitamin gibi her türlü besini içerir, ayrıca içerdiği koruyucu maddeler sayesinde bebeği enfeksiyonlara karşı da koruR. Bütün sentetik mamalar anne sütünün formülüne benzetilmeye çalışılıyor fakat aynısı yapılamıyor; çünkü bu mucize formülün içeriği de bebeğin ihtiyacına, ayına göre değişiklik gösteriyor!

"Gerçekten hiçbirşey vermiyor muyuz , su bile?" diye sormuştu geçenlerde 4,5 aylık bir bebeği olan bir arkadaşım. O zaman doğru yönlendirilmenin, araştırmanın, okumanın ve 0-12 ay arası iyi bir doktor edinmenin ne kadar önemli olduğunu anladım.



Evet gerçekten hiçbirşey vermiyoruz, ne su, ne rezene, ne kimyonlu su hiçbirşey, isterseniz bunları siz için ama ilk altı ay sadece anne sütü bebeğiniz için yeter!

28 Temmuz 2011 Perşembe

Bulut ve Hocanım teyzemiz


Geçen hafta tatildeydik. Yiğit ve babasına tatilin ilk üç günü eşlik edebildim izin durumlarından dolayı.
Geçen yaz daha 13 aylıkken girdiği, keyifle oynadığı denizi unutmuş bizimki. Ne kumlara basmak ne de denize girmek istedi. Yavaş yavaş, oynaya oynaya, taş toplayıp hoppa denize atarak alıştırdık tekrar. 1 hafta sürdü kendisinin isteyerek denize girmesi.
Otobüse binip İstanbul'a döneceğim akşam Yiğido ile konuştuk. Gideceğimi ama haftasonu tekrar geleceğimi, işe gitmem gerektiğini anlattım. Dinledi güzel güzel. Otobüse binerken el salladık, ben çok daha kötüydüm.. Daha doğrusu Yiğitte hiçbir üzülme emaresi yoktu. Ertesi gün sabah, balkondan yan komşu Hüsnü amcaya " dedee, anne gitti" diye seslenmiş. Herkesin içi erimiş tabi.
Yanlarına gideceğim gün sabah Gökhan, bugün annen geliyor deyince " yaşasıın" diye sevinmiş. telefonda sesini duyuyordum arkadan bişeyler söylüyor, "şarkı mı söylüyorsun yiğit" dediğimizde evet diye başını sallamış. "hangi şarkıyı söylüyorsun", diye sordu babası "annem" dediğini duydum. Telefona gelip bana da şarkısını söyledi ve gitti: "annem, annem,annem..."
Bizim sitenin Bulut'u ölmüş maalesef. Dün öğrendik. Kendisi 15 yaşında teriyer cinsi siyah beyaz bir köpek. Yiğit'in tüm işkencelerine, kulak çekme, kuyruğuna basma vs., karşı büyük bir olgunlukla sessiz kalan yaşlı bir köpek.
Bu haftanın başında tatil dönüşü sabah Yiğit'i giydirirken "hadi bahçeye inip Bulut'a bakalım deyince, "uyuyo" dedi. ondan sonra da ne zaman "hadi, bulut nerde desem" "uyuyo" diyordu. Meğersem gerçekten derin bir uykudaymış Bulutçuk.
En üzücü olanı 1. kattaki yaklaşık 100 yaşında olan hocanım teyzemiz aynı hafta evinde düştüğü için bakımevine gönderilmiş. Bulut, onun balkonunun altında otururdu hep. Sanki birbirlerini bekliyorlar gibi gelirdi bana hep.
Hamiş: Hocanım teyzenin hangi bakımevinde olduğu öğrenilecek, ziyaret edilecek, bu cumhuriyet dönemi öğretmeni, asırlık çınarın eli öpülecek...

12 Şubat 2011 Cumartesi

2.bronşiyolit vakası

Geçtiğimiz kış Yiğido'nun ciğerlerini ziyaret eden virüs, bu kış tekrar geldi ziyarete. 2 gün süren burun akıntısı ve hapşırmalardan sonra sabahın 5'inde ayağa kaldırdı bizi bir öksürük krizi. Böyle şeyler neden hep haftasonları ya da gece olur bilmiyorum. Bu sefer de istatistikler yanıltmadı bizi ve pazar sabahı 7'de kendimizi acilde bulduk. "bronşiolit olmuş" dedi ciğerini dinlerken acil doktoru. iİlk doz pulmicort inhalasyonu orada verildi hemen. Eve gelir gelmez geçen sene aldığımız nebulizatör cihazı çıktı tekrar ortaya. 5 günlük bir ventolin ve pulmicort tedavisi ile kendine geldi çocuk. nefes yoluyla direk ciğerlere inen bu ilaçlar sayesinde kısa sürede toparlıyor ciğerleri. Asıl bizi düşündüren kısım bronşiolitin tekrarlamış olması, geçen sene "belki de soğuk algınlığıdır sadece" dediğimiz ve tekrarlamamasını umduğumuz rahatsızlığın geri gelmiş olması. alerjik bünyelerde böyle tekrarlıyormuş ve aslında biraz iyi tarafından bakmak gerekirse 3 yaşına kadar bronşiyolit geçiren çocukların büyük bir kısmı büyüyünce astım olmuyormuş. Anne Olunca Anladım 'da Prof. Dr.Reha Cengizlier ile yapılan röportajda izlemiştim.

Neyse toparladık derken cuma gecesi, yine hafta sonu ve gece, ateşlendi yiğit. Bu aralar yavrucuğumun çıkmaya çalışan köpek dişlerindendir dedik ve çok da telaşlanmadan takip ettik, e artık tecrübeliyiz ya 1- 2 gün süren ateş korkutmaz bizi.. Ee 3. gün oldu düşmedi bu ateş. pazartesi sabah yanıyor hala çocuk. düşsün diye duşa sokuyorum, banyodaki oyuncaklara elini bile sürmüyor kuzucum. Doktora gittik kan tahlili yapıldı ve allahtan grip, infulenza A ve B virüsü, çıktı. Kötü haber bir de bakteri var Yiğido'nun vücudunda. bu demek oluyor ki antibiyotik kullanılacak:( iyi de nasıl? şurup içmez ki bu çocuk. içse de ağız yoluyla geri verir sana tekrar. O zaman iğne olucak, 5sn ağlıycak ama tam dozu almış olacak. 2. antibiyotik iğneden sonra yemek yemeye, 3. den sonra da nefes almaya başladı yiğido. Bu arada kulaktan ateşölçer edindik bir adet. Braun'un en son çıkan modeli süper.2 sn'de ölçüyor. ucu ısındığı için de uyurken bile rahatsız etmeden ölçüm alabildik.


şimdi daha iyi çok şükür. iki ağır hastalığı ardarda atlatan bünye ne alemde şimdi bilemiyorum ama, üst komşumuz ayşe teyzenin getirdiği ev yapımı dut pekmezi yardımcı olacak biraz bağışıklığının artmasına:) Bu arada bu hafta "süt döküldü" dedi yiğit:) tabi bu kadar net değil ama melodisi tam da bu şekilde....

23 Ocak 2011 Pazar

ilk yıl böyle geçti



Fotoğraflara bakar gibi çabucak mı geçti gerçekten? Gecesiyle gündüzüyle, uyksuz saatleri, endişeli dakikalarıyla, komik anılarıyla, dolu dolu mu?










Yiğitim 1 aylık. uyusun da büyüsün bebeğim. hastaneye gidişler hariç henüz 1 haftalıkken dışarı çıkarmıştık bile. kısa mesafe idi ama olsun onun için ilk sahil gezisiydi:) memede uyuyup yatağına yatırınca uyandığı, amman uyanmadan yatırıversem de birazcık dinlensem dediğim günler:) önü oyuncaklı, müzikli, ışıklı ana kucağı hayat kurtarıcı.



Yiğit 2 aylık. Pelin, Can ve Yusuf ile birlikte Heybeliada'da Halki'deyiz. Herkes aslan sütü içerken, Yiğitimiz anne sütü alıp temiz havada uykuya vurmuş kendilerini.





Yiğit 3 aylık. 1 aylıkken anlaşılan dil bağı, dil altında bulunan ve dilin hareket etmesini kısıtlayan bağ, Yiğit 3 aylıkken küçük bir operasyonla alındı. daha doğrusu ortadan kaldırıldı. gerçekten çok küçük bir operasyondu fakat bizim için etkisi büyüktü. çok korktuk fakat kanamadı bile. Acı da çekmediğini söylemişti cerrahımız. değişik fikirler vardı bu konuda. yani ne zaman alınması gerektiği konusunda. bir fikre göre 6. aydan sonra alınmalıydı, bir diğerine göre ise hemen olabilirdi. biz fazla uzatmadan halletmek istedik bu işi. 1 günlükken olduğu sünnetten sonra bu, Yiğit'in geçirdiği ikinci operasyondu.







Yiğit 4 aylık. Almanya'daki kuzenlerinin İstanbul ziyareti sırasında çekilmiş bir fotoğraf. Yasemin 11, Can 7 yaşında. Yiğit bey yine uykularda. Notlarıma göre ilk defa 7 saat kesintisiz uyuduğu(muz) zaman, 4 ay 10 günlükmüş. ilk defa bir yanına dönüşü bu ay yapmış. 4,5 aylıkken süper bi dönüş yaparak sırt üstünden bir yanına daha sonra da yüz üstüne dönmüş. çok artistik bi hareket:)




Yiğit 5 aylık vee mama sandalyesinde. şimdilik alışsın diye sadece. doktorumzla planımız 6 aylıkken başlamaktı ek gıdaya. anne sütü boldu ve Yiğit de emiyordu güzel güzel. fakat Yiğit'in 5,5 aylıkken birden bire kaka yapma sıklığında azalma olması üzerine, acaba posalı bişeyler mi versek diyerek tam 5,5 aylıkken 2 kaşık armut suyu ile başladık ek gıdaya. İlk denemeler tam bir komedi. asla ve asla zorlamadan bunu bir savaşa, krize çevirmeden, hayır dediği anda bırakarak tanıştırdık ek gıdayı. bizi ek gıda ile 15 gün erken tanıştıran kabızlık problemi ile baya uğraştık. görünürde Yiğit'te herhangi bir rahatsızlık yoktu fakat tam 5 gün kakasını yapmadığı oluyordu. yine farklı doktor görüşleri, arkadaş tecrübeleri, internet bilgileri... kafamız biton oluyordu hergün. fakat yiğit rahat, canı ne zaman isterse o zaman yapıyor. armuttan 1 hafta sonra sebzeye başladım. internetten ve doktorumuzun verdiği bilgilerden faydalanarak yapıyordum tarifleri. sebzeler buharda haşlanacak, kesinlikle mevsim sebzeleri kullanılacak. yeni tanıştırılan sebze bikaç gün denenecek, beğenmezse 1 hafta ara verilecek sonra tekrar verilecek. ilk başta çok da karışık verilmeyecek. ne kadar çok formülü var bu işin...fakat sabrın sonu selamet:) ne kadar sabırla geçerse bu dönem, ömrü boyunca yemekle ilgili bir problemi olmuyor. not defterimde sürekli kaka saymışım. bugün yaptı, bu hafta şu kadar yaptı, bu ay 8 kere yaptı vs.vs..
.

6 aylık minnoşum. habitatı şimdilik salonun ortasına serilen çarşafla sınırlı. yerde sırtüsünden yüzüstüne dönüşler süper.meyve püresini tülbentten geçirmeden veriyorum artık. sebzede de blendırı bıraktım, çatalla eziyorum. sebze çorbasına mevsim sebzeleri koyuyorum, yer elması, balkabağı, havuç, kereviz, 1 tatlı kaşığı irmik ve 1 top kıyma da ekleniyor. fena da yemiyor kerata. günlük mayaladığım yoğurttan hergün 2 kaşık veriyorum.
en çok istekle yediği öğün yoğurt. yavaştan ba-ba heceleri çıkmaya başlıyor Yiğido'dan:) mutfakta iş yaparken bile uzaktan da olsa sohbet ediyoruz yiğidomla. Bu ay sonuna doğru "Doktorum "programında Prof. Dr. Sabiha Paktuna Keskin ile tanışıyoruz. Öyle heyecanlandırıyor ki anlattıkları, hemen koşup not defterimi alıyorum, izlerken bi taraftan da hızlı hızlı notlar alıyorum. "günde 10 ila 4 günde 1 kaka bebeklerde normal" diyor tesadüfen o gün bizi çok yakından ilgilendiren bi konudan bahsediyor. İyi ki de tanışıyorum bu muhteşem insanla. kitapları başucu kitabım oluyor bir süre sonra.

Ev ekmeği, pekmez, tereyağı, tuzsuz beyaz peynirden oluşan kahvaltıya 7. ayda başladık. Çok itiraz etmiyor ama hepsini de bitirmiyor. Bir akşam caddedeki Birbuçuk'ta ızgara tavuk ve elma dilim patatesleri götürüyor minik oburiks:)
Bu ay çok fena hasta Yiğit. (Yiğitim ilk kez hasta oldu)Bir daha tekrarlamamasını umarak atlatıyoruz.
Yiğit, de-de, ba-ba, me-me hecelerini çok güzel söylüyor. Hatta yoğurdunu yerken la-la-la diye şarkı söyledi gerçekten.
çok hareketli, gideceği yere döne döne gidiyor:)
Tam 7 ay 12 günlükken elindeki kaşığı yoğurt kasesine daldırıp ağzına götürdü ve bunu birkaç kere yaptı. Ortalık batıyor umrumda değil, avuç avuç dalıyor çorbasına, üstü başı, saçı her yeri çorba oluyor umrumda değil, o böyle öğreniyor.



Yiğido 8 aylık. Demir damlası başladık. Yiğidonun alerjik bir bünyesinin olabileceği konuşuluyor doktorumuz Ceyda teyzemizle.
Hassas bir cilde sahip, zaten solunum yolu ile ilgili bir rahatsızlık geçirdi geçen ay, gıda alerjsi de çıkabilir diyor doktor ve ekliyor: virüslerden uzak durun!
gerçekten de kan tahlili sonunda inek sütü alerjisi çıkıyor. anne sütü aldığı için bu durum benim inek sütü ve ürünlerini kesmem demek. ben de diyete giriyorum.




Minik araştırmacı gazeteci tam 9 aylık... çok keşifçi oldu. dolaplar açılıyor, mutfakta damacana, bulaşık makinesi, çekmeceler özel ilgi alanında. özellikle onun için bir dolaba sadece plastikleri koydum ve kilitlemedim. diğer dolaplar kilit altında. mutfak ve banyo evdeki en tehlikeli bölgeler.
Bu ayın sonlarına doğru üst soldan bir dişi geliyooor:) hemen aile dostumuz diş hekimi Pırıl ablayı arıyorum, evet bazen böyle dişlerin çıkış sırası şaşabilir, diyor. ve diğer üç diş fazla beklemeden diğerini takip ediyor ve 3 günde patlıyor.
yine bu ay sonuna doğru kanepe kenarına tutunup kalktı. yatar pozisyondan oturur pozisyona kendiliğinden bu ayda geçti:)

Yiğitim 10 aylık...Diş buğdayında kalem seçti:)birçok farklı,renkli irili ufaklı objenin arasından kurşun kalemi seçti kuzucum. hadi hayırlısı:)

Yiğit neredeyse yürüyecek:) sıralıyor, 3-5 sn ayakta bile duruyor.
tam bu aşamada yürüteçten çok tutunup itebileceği oyuncaklar hem daha faydalı hem de daha tehlikesiz. bu tutma kısmı da olan araba olabilir ya da bir market arabası, kızlar için bebek arabası tarzı oyuncaklar bence daha faydalı. Fakat yürüteç çok çok tehlikeli hem de yürümeyi geciktirdiğini de düşnmekteyim.


11 aylık ve artık yürüyor evimizin neşesi:) yolun açık olsun aşkım benim, o minik adımlar yere sağlam bassın, seni dik tutsun hayatta ve çok çok güzel yollardan yürütsün, kendi yollarını keşfettirsin...












İyi ki doğdun Yiğitim, iyi ki doğdun hayatımıza. çok kutsal bir görev verdin bize. anne baba olduk senin sayende minik adam:)

Keşifçizade Yiğit efendi ismini koydum kendisine, sürekli karıştırma, birşeyler bulup yerlere atma halinde çünkü.

birkaç adım atıyor ve sonre kendini yere bırakıyor, o kadar hoşuna gidiyor ki ayakta durmak, yürümek:)







10 Ocak 2011 Pazartesi

kalem kağıt olmazsa olmazz...


İyi ki yazmışım, o kadar keyifli oluyor ki sonradan okuması... o zamanki heyecanlarını, sorularını, sorunlarını okuyorsun ve bir de şimdiye bakıyorsun. "acemiymişim" diyorsun.


Küçük bir defter edinmiştim kendime, daha evlilik hazırlıkları yaparken başlamıştım sayfalarını doldurmaya. Yapılacaklar, alınacaklar vs. vs. Liste tamamlandıkça yanına OK konmuş:)


Sonra bikaç sayfa boş ve "tam 45 mm olmuş" diye başlayan bir yazı:) hamilelik günleri de bu defterde. testler, dr kontrolleri, doğal doğum ısrarım ve bunun için doktor, eğitim vs. arayışlarım...


Vee doğum. Yiğit tam 3335 g ve 48,5 cm doğdu. gözler açık. burnunun üstü pütür pütür, çokça saçlı, beyaz bir bebekti....