29 Eylül 2012 Cumartesi

dünyanın en büyük aşçısı

"anne ben dünyanın en büyük aşçısı olacam"

Yiğidom böyle dedi geçenlerde. pat diye. öyle ne olacaksın vs. soru falan sormadı hiçkimse. bir sabah aniden söyleyiverdi. benim gözler doldu tabi yine:) çok çok hoşuma gitti. hem ne olacağı gibi bir konuda karar vermiş olması hem de bunu dünyanın en büyüğü olacak şekilde yapmak istemesi çok çok hoşuma gitti.



 
Poğaça yapmışız,

 



 



 
 
Turşu kurmuşuz,
 

 
Çilekli dondurma yapımı ve kalite kontrolü Yiğit bey tarafından gerçekleşmiş:)

 

şimdiye kadar otobüs şoförü ve çöpçü gibi alternatiflerimiz vardı ama aşçı olmak için gerçekten sağlam birikimi varmış fotoğraflara bakınca anladım. boşuna sarfetmemiş  yani bizimki başlıktaki cümleyi...

16 Ağustos 2012 Perşembe

Suçiçeği mi....

Önce iki tanecik leke çıktı Yiğido'unun alnında. nereye çarptın diyorum ses yok. okulda mı oldu acaba ı-ıh... yok öyle birşey. bundan yaklaşık 10 gün önce çok hafif bir boğaz enfeksiyonu olmuştu. canım doktorumuz Reha amcamız (Cengizlier), çok hafif bi kızarılık var boğazında, dedi; ama ne bilelim bu işin sonunun o iki güzel kelimenin birleşimi olan bir hastalığa çıkacağını?

iki tanecik lekeden 3 gün sonra, bir gecede tüm vücuda yayıldı döküntüler. biz hala suçiçeği olabileceğini düşünemediğimiz için 1 yaşındayken kolunda çıkan isiliğin terle birleşip oluşturduğu yaraya benzetiyoruz. bu yüzden de o zaman da gittiğimiz Kadıköy Şifa'(Ataşehir) daki dermatolog Rukiye Hanımcığımıza gittik. çok tatlı bir bayan, çocuklarla da iletişimi harika. görür görmez "suçiçeği bu" dedi. "nasıl yani yok yok bi daha bakın hani olmuştu ya daha önce vır vır tıs tısss.." diye söndüm ben en sonunda ve gözlerim nemleniverdi... kimse tutamaz beni ağlıycam ben, başladım ağlamaya. ne oldu diyor Rukiye hanım başka bişey mi var? yooo, ne bileyim tutamadım işte...

Gelelim çözüme, hastalığın seyrine yapacak birşey yok, döküntüler artabilir, 7-10 gün sürecek, 3 gün ateş olacak, peki o zaman Parasetamollü bir ateş düşürücü kullanacağız, kaşınacak illa ki ama kaşınmasın diye Antihistaminik bir şurup kullanacağız.  Bir de bepantenli bir karışım yaptırılacak eczanede, onu kullanacağız, hem de yaz boyu kullanıp yatkın olduğumuz isiliklerden arınacağız. ohh buraya kadar süper. Zaten  Yiğit,  suçiçeği aşısı olduğu için hafif atlattı allahtan..Fakat en çok hergün yaptığımız banyo sayesinde çabuk ve acısız iyileşti bence.  Doktorumuzun önerdiği miss kokulu ürünler de ballı börek oldu üstüne. Adı Bella B Çocuk Şampuanı ve aynı markanın banyo sonrası nemlendirici kremi.




O yaz sıcağında çocukcağız kaşınıyor dedikçe banyoda ılık ılık sularla ve şampuanımızla rahatlattık Yiğit'i. üstüne de kremleri sürüp bekledik iyileşmesini, başka yapacak birşey yok. ağır döküntüler 3 günde hafifledi. 1 haftada da toparladı çokk şükür.
Yiğit'in bu hastalığı küçükken geçirmiş olması büyük şans,büyüdükçe daha ağır atlatılıyormuş. Bir de en azından çocuk hastalıkları hanesinden bir tanesi eksilmiş oldu, fena mı:)

3 Ağustos 2012 Cuma

Yiğido'dan İnciler-devam:)

Bazen Yiğit'e "Thank you" diyorum bana yardım edip bişey getirdğinde falan. Geçenlerde temizliğe gelen bayanımızın peşinde dolaşıyor, sorularıyla kadıncağızı bunaltıyordu bizimki. Buzdolabını temizlerken yere limon düştü, Yiğit hemen koşup aldı ve Güler hanım'a verdi. Verince de "tenk yu de tenk yu" demez mi kadına! biz koptuk tabi...



"Bakalım Yiğit'in doğum günü pastasının üstünde bu sene ne olacak" der baba, resim figür vs'yi kastederek. "biliyoruum" der çok bilmiş efendi ve ekler: "mum!"

Zaten yalvar yakar gittiği okul derslerinden biri de İngilizce. Ama kelime haznesi maşallah bizim Yiğit efendi'nin. Geçenlerde yemekte göğsünü yumruklayıp bağırmaya başladı goril gibi. nedir o annecim deyince "gorilla anne, İngilizcesi" demez mi...



Babasıyla televizyonda 3D Nat Geo Wild izliyo beyfendi. yerdeki ölmüş dinozoru timsaha benzetti ve "korkma baba tiçmah, ben seni korurum" dedi.

Sürekli lavabodan akıp giden sulara "bu sular nereye gidiyor anne" diye sorar kendisi.ben de denize gider oğlum, derim. geçenlerde, babasına da sormuş ve aynı cevabı alıp sıkılmış heralde ve neden olduğunu düşünmüş. sonra da biliyoruum demiş parlayan gözlerle:) "deniz bitmesin diye!"




13 Mayıs 2012 Pazar

Bisiklet turlarımız başlamıştıır...

Anneler günü hediyem, yeni heyecanımız bisikletimizle turlarımız başladı. ama ne tur:)
aslında niyetimiz Yiğit'e bisiklet almaktı, Bisikletçi çocuk şimdi 12 inch tekerlekli bisikletin Yiğit'in yaşına uygun olduğunu, fakat onun da çok çabuk küçüleceğini, 16 inch alırsak zorlanıp hevesinin kaçabileceğini söyledi. En iyisinin böyle bir koltukla bisikletin keyfini çıkarması olduğunu da ekledi. biz de tavsiyeleri dinleyip koltuklu bir bisiklet aldık. Yiğit'in rahatlığı , keyfi görmeye değer:) sanki yılların bisiklet binicisi. ben önde, aman düşmeyelim diye dualar okurken o konukomşuya el sallayıp laflar atıyordu:) 



8 Nisan 2012 Pazar

bahar geldi hoş geldi...

Baharı bekleyen kumrular gibiydik Yiğitimle... Bol karlı ve hastalıklı bir kış sezonundan sonra ısıtan güneşi görmek çok iyi geldi bize. Park mevsimi başladı yani:)
Sevgili Filizcim ve 1,5 yaşındaki sevgili oğlu Ömer Berk de katıldı bize sevdiğimiz parklardan Feneryolu Özgürlük Parkı'na giderken.
























Park kuşları geçenlerde de Suadiye sahildeydi. Fakat artık yüksek koruma faktörlü güneş kremi ve şapka olmadan çıkmamak gerektiğini anladık, biraz pancar durumları oldu çünkü bende:)





























Eskiden bizim mahalleye de gelirdi bu dönen salıncaklardan. bayılırdık binmeye. çocukluğun zamanı, dönemi yok. keyif aynı keyif, şimdi de bayılıyor çocuklar.




















1 Mart 2012 Perşembe

"Yanında birlikte şarkı söyleyebileceğin biri varsa hayat çok güzel"

"Yanında birlikte şarkı söyleyebileceğin biri varsa hayat çok güzel"

Yiğido okulda olduğu için bu seferki sinema maceram Yiğitsiz. Aslında onunla da gidebilirdim çünkü yine bir çocuk filmi gittiğim ; fakat onun sinema ile ilişkisine biraz ara vermek gerektiğini anladım ilk ve son maceramızda, en azından Ice Age 4 gelene kadar:)
"Muppet Show" u izlerdik abimle, o zamanlar TRT 2 'de çıkardı. TRT'nin kalite demek olduğu zamanlardı. TRT2'nin ise kültür ve sanat.
Muppet Show filmi ise işte o zamanlar çocuk olan ve onları izlemiş olanların filmi, o zamanki çocukların büyümüş hallerini de gösteren bir film ayrıca. Hem nostalji yaptırıyor size hem de görün halinizi diyor yani. elinde sürekli kahve ve cep telefonu ile dolaşan kadın tam da şimdilerin çalışan kadınlarının temsili bence.
Salonda çocuklu anneler vardı. çocuklardan biri filmden duyduğu bir kelimeyi anında kaptı: "moruk dedi anne" dedi. Yiğidom geldi aklıma. o da olsa ya da 5-6 yaşlarındaki hali olsaydı eminim aynı şeyi söyle ve daha bi dolu soru sorardı;" neden öyle dedi anne":)
Annem benim, uykuda bile özlüyorum seni. Her sabah okula giderken" gitmiycem anne" dedikten sonra birdenbire" saatimi de götüreyim" veya " kedim de gelsin" deyip hazırlanmaya başlamanı, beni kapıda sabırla beklemeni, o halindeki olgunluğunu çok seviyorum canım oğlum.
O yaşlardaki her çocuk gibi acımasızlığını, birbuçuk saat dışarda buz gibi soğukta seni bekleyip belki de yüzüncü kez "hadi artık oğlum gidelim eve" diyerek ağlarken " üzülme anne seni seviyorum anne "diye gözyaşlarımı silerek beni teselli etmeni çok seviyorum.
Filmde de dediği gibi " hayat artık çok acımasız ve katı". fakat senin bu acımasız ve katı hayatta kendine ve sevdiklerine bol oksijenli bir bölüm açıp şarkı söyleyerek ve dans ederek yaşaman da mümkün. evet mümkün. isteyen isediği rezilliği yapadursun, sen sevdiklerini kaybetmeden sevdiğin herşeyi yapabilirsin ve yapmalısın oğlum.

Sinema Maceramız

Anne: Seninle sinemaya gidelim mi oğlum?
Yiğit: Gidelim anne. Neden çinemaya gidiyoz anne?
Geçen hafta Yiğit'i Neşeli Ayaklar filmine götürdüm. Çooook heyecanlıydım çook. Yiğido da çok meraklıydı. "nerde çinema nerde anne" alışveriş merkezine girdiğimizde sordu durdu.


Öncesinde anlattım; büyük televizyon gibi annem ve de yüksek sesle izleyeceğiz, tamam mı? Girmeden önce patlamış mısırımızı da aldık, ritüeli tamamladık. Fakat Yiğit, salonların yan tarafındaki oyuncaklı oyun alanını sinema zannetti ve oraya doğru gitmek istedi önce..




Neyse ışıklar söndü film başladı. önce kedisini yerleştirdi yerine, o da izlesin diye. Bizimki 10- 15 dk gözünü bile kırpmadan ekrana baktı ama sonra birden "karanlık anne" dedi. Hep hesaplamadığın düşünmediğin kısımdan vururlar zaten. "tamam annem " dedim," şimdi abiye söyleriz, açar ışıkları". zaten salonda bizden başka kimse yok. Yan duvar ışıkları oldukça işe yaradı, tekrar oturduk koltuğumuza.




Film biraz daha büyükler için gibi aslında. Efektler, sesler, penguen kovalayan leopar fokları,yükselen üzerimize gelen dalgalar olunca bizimki korktum deyip kucağıma yerleşti. hadi biraz mısır yiyelim, bakalım küçük pengueni bulacak mı babası derken yaklaşık 1 saat kaldık içerde. ilk deneme için oldukça iyi bile. " sıkıldım anne, gidelim demeye başlayınca daha fazla tutamadım, çıktık. yine de keyfi çok yerindeydi Yiğido'nun. Bir dahakine babasını da almaya karar verdik. Fimi bile belirlerdik. " Ice Age 4". Belki o zaman Yiğido biraz daha hazır olur.

26 Ocak 2012 Perşembe

kedi ve imotto

Küçük kahverengi oyuncak kedi ve pinokyo Yiğit'in favorilerinden bu aralar. Bana pinokyonun annelik görevini verdi, kendisi de kedinin sorumluluğunu aldı. Nereye gitsek, kahvaltıda, tuvalette kedimiz yanımızda. kedi kucak istiyorsa Yiğit hemen kucağına alıyor, eğer kucak isteyen pinokyo ise o da benim görevim, hemen bana veriyor, anne imotto kucak istiyor, diyor ve bu arada pinokyoyu teselli etmeyi de unutmuyor, annen geliyor imotto:)






Bugün sabah uyanır uyanmaz kedisini sordu, ben bilmem sen biliyorsun nerede olduğunu dedim, evin içinde bağıra bağıra, korkma kedi geliyoruum, diye aradı kedisini...




Bu aralar, Ayda kitabındaki gibi astronot oluyoruz, ay taşı toplayıp fotoğraf çekiyoruz:) e tabi kedi ile pinokyo da nasbini alıyor bundan. onlar da astronot oldu bu sabah ve Yiğit onların fotoğrafını çekti:)





Geçen hafta mikropların istilasına uğramıştık Yiğitle beraber. Savaş kendini 40C ateş olarak gösterdi ve antibiyotikler imdadımıza yetişti, Yiğit'e bir de iğne desteği gerekti maalesef. hasta olduğu için okula gitmedi 2 hafta kadar. ev istirahati sırasında Nemo'yu keşfetti bizimki. Zaten bu aralar DVD player'a istediği CD'yi koyup başlatabilme gibi bir yetenek geliştirdi kendileri:)

En sevdiğim çizgi filmi Yiğido ile izlemek daha da bir keyifli geldi bana. kuzucuğun hiç bikıp usanmadan 3 günde 3 defa "memo anne memo izliycem" demesine rağmen hepsini oturup beraber izledik:) köpekbalıklı sahnelerden korkmadı değil ama yine de merakla izledi bizim küçük kaşif:) Yiğido şaşırmaya ve şaşırtmaya devam ediyor bakalım daha neler keşfedecek ve nelere şaşıracağız hepberaber...

12 Ocak 2012 Perşembe

Yiğido'dan İnciler

Kuzucuk arabada direksiyona geçmek istiyor bu aralar. "Sürücem anne" diyor ne zaman o koltuğu boş görse. Ben de "biraz daha büyü, baban kadar ol sürersin" diyorum aklımca durdurabileceğimi düşünerek. Geçenlerde çorabını giydirirken kendisi giymek istedi ve "büyüdüm ben anne, baba oldum." dedi. 19.10.11

Okuldan alırken Yiğit'i hep okul bahçesindeki kaydırak vs. oyuncaklara binmek ister. Ben de "tamam, ama 1 kere kay gel bekliyorum" derim. ben 1 kere deyince "on anne onnn" der üzerine basa basa. geçenlerde yine böyle bir pazarlık anında bi sorayım dedim çocuğunun dahi olduğunu düşünen her anne gibi böbürlenerek; Yiğit 1 mi büyük 10 mu oğlum? Yiğit'in cevabı düşündürücü: üç. 02.12.11

Geçenlerde mandalina yiyoruz Yiğitle, elimdeki king mandalinayı gösterdim, bundan ister misin oğlum? dedim jest yaptığımı düşünerek. hayır anne o çekirdekli! dedi çok bilmiş. ve devam etti: "anneler için "11.01.12




-ömetten: öğretmen

- ami: mavi

- alabilibili: alabilir miyim

- üüb : büyük

- üçüç: küçük

- ebit: balık

- yot: yok

- innet: inek

- ebin: Pelin